Tatlı Komşum! (2) (Furkan 31 Y., Manisa)
Yarım saat
sonra zil çaldı. Yemeğe çağırdı. Cevat, "Bekar
adamsın, yemek falan yapamazsın!" diyerek gevrek gevrek gülüyordu.
Yemekten sonra biz odaya geçtik. Ebru bulaşıkları makineye
diziyordu, "Furkan, Türk kahvesi bitmiş, sizde var mı 3 fincanlık kahve?"
dedi. "Var var, sen cezveyi ver, ben koyayım!" dedim. Ebru, "Sanki
3 fincanlık kahve ne kadar konur biliyor da! Dur ben de geleyim de, getir
götür yapma!" dedi.
Bizim
kapıyı açıp koridorda yine öpüşmeye başladık, az
kalsın cezve düşüyordu elinden. Mutfak tezgahına dayanıp, "Sadece
sürtsen yetecek!" dedi, evde giydiği eteği yukarı
kaldırıp. İki dairenin de kapısı açık. Abartmayayım,
ama 3 kez girip çıktım içine, "Ohhh!" diye
boşaldı. Ben zaten heyecan korku panikle küçülüverdim. "Nerede
kahve?" dedi eteği indirip. Dudaklarımdan öptü, "harikasın!"
dedi. Kendi dairelerine geçti. Başım döndü o an, birkaç dakika
bekleyip kapıyı çektim. Ebru kahveleri yapmış, ben
koridordan odaya giderken, "Ne o be, gelemedin?" dedi Cevat'a
duyurmak için. Ben de aynı ses tonuyla, "Lavabo..." dedim.
Çarşamba günü
telefonla konuştuk. Akşamüzeri 18:30'da şuraya gelebilir misin?"
dedi. Gittim. Okullar bölgesinde bir yerde bir binaya girdik beraber. Anahtarla
giriş katındaki daireyi açtı. 2 odalı bir evdi. Oturma
odası gibi büyük bir oda vardı. Eski koltuk takımı
vardı. Yerde ise 2 kişilik kocaman bir yatak. Yerdeki yatak ve
koltuklar odayı hıncahınç doldurmuştu. Solda kapalı
bir kapı, yanında tuvalet ve banyo, sağda küçük tüp,
çaydanlık ve bir iki kap kaçak olan bir mutfak.
Ebru, "Konuşmalıyız!
Seni taşındığınız günden beri gözlüyorum. Bende
öyle bir güven öyle bir huzur, şefkat ve aşk duygusu yarattın ki,
son bir aydır senin kucağına atlamak için zaman kolluyordum.
Geçen akşam hazır karın da yokken seni tartmak için attım o
fotoyu ve bak şimdi burdayız. Benim bir elemanım var hem eski
bir arkadaşım dükkanı açınca onu da yanıma aldım.
O da evli ama mutsuz ve gençlik aşkı ile beraberler geçen yıldan
beri, karşı daireyi kiraladılar onlar da. Bu sabah ona bahsettim
senden, zaten 3 aydır dilimden düşmüyormuşsun da. Bu sabah
birlikte olduğumuzu söyleyince, burayı söyledi, sana da orayı
tutalım dedi. Gelip baktık bugün, eşyalar önceki kiracıdan
kalmış, tuttum burayı, öğleden sonra biraz temizledik, nevresim
takımı falan alıp değiştirdik, sana sormadım ama
burası bizim aşk yuvamız olsun istedim!" dedi.
Elinden tutup
kendime çektim. "Sen sadece güzel bir kadın değilsin, sen
herşeyiyle muhteşem bir kadınsın!" deyip dudaklarını
dudaklarıma aldım. Ev sıcacıktı. "Kombiyi
açık bıraktım geleceğiz diye!" dedi. Aşk
yuvamızda ilk sikişimizde önce birbirimizi uzun uzun öpüp
okşadık, şefkatle başlayan sevişme ihtiraslı bir
sikişe dönüştü. Kasıklarını yaladım,
amını dilledim, göğüs uçlarını emdim ve o kısa
zamanda amından iki kez siktim...
Beraber
çıktık, elele karanlıkta arabalarımıza kadar yürüdük.
5'er dakika arayla evdeydik. Yarım saat sonra mesaj geldi, "Cevat
misafiri olduğu için dışardaymış, çocukları
doyurup sana koşacağım aşkım!" diye. Duşumu
almıştım, uzanıyordum. Kalkıp birkaç kaşık
bal yedim, bir avuç fındık attım ağzıma, gelirken
enerji içeceği almıştım onu kafaya diktim...
Kapıdan
girdiğinde yine yapıştık birbirimize, ama bu kez yatağa değil oturma
odasına geçtik. Koltuğa oturtu beni, eşofmanımı
indirip yarağımı eline aldı, öpüp yalamaya
başladı. Sadece yarağımı değil
taşaklarımı da emiyor, çekiştiriyordu. Elinin biri
yarağımda, diğeri göğsümde göğüs kıllarımı okşarken, ben boşalmamak için Beşiktaşın
o hafta sonu yapacağı maçın skorunun ne olacağını
düşünmeye çalışıyordum. "Yapma!" dedim,
kollarından kaldırıp kucağıma oturttum. Boynuma
kollarını dolayıp, "Ne oldu aşkım, sevgilisinin
ağzını sikmeyi sevmedi mi?" dedi şımararak. "Bayıldı,
ama fazla bayıldı, boşalacaktım nerdeyse!" dedim. "Boşalsaydın
aşkımmm!" deyip yüzümü gözümü öpüyordu.
Bu sefer ben onu
koltuğa oturtup bacaklarını omzuma aldım, sanki ilk kez
yalıyormuş gibi itinayla santim santim yaladım
kasıklarından klitorisine kadar. Dilimi amının içine
kaydırıyor, bızırını dudaklarımın
arasına alıp kafamı hızla sağa sola sallıyordum.
Saçlarımı okşuyor, kafamı amına bastırıyor,
ellerini kısa saçlarımın
arasına sokmuş koltukta kıvranıyordu. Beni itti yere
uzandım. Ata biner gibi bindi yarağımın üstüne, kıvrak sexy hareketlerle kucağımda
zıplıyor, "Oh, oh, oh, oh, aşkımmm, erkeğim,
tatlı komşum!" diye diye orgazm oluyordu. "Aşkım
içime akıt döllerini, amımın duvarlarına
fışkırt!" dediğinde, "Ahhhh, böyle tatlı
amcık sikmedim!" diye diye boşaldım amına...
Biraz dinlenip, "Aşkım
ben çocukları yatırıp gelirim!" dedi. "Zerzevat ne
zaman gelir?" dedim. "Zerzevat mı?" dedi gülerek, "Belki
sabaha karşı, belki sabah, ana fabrikadan genel müdür geldi, içerler,
sonra masaj salonu, sonra da belki otel!" dedi. İçimden Vay
anasını dedim. Yarım saatte geri geldi. Saat 03:00'te gidene dek
öpüşüp, birbirimizi elledik, konuştuk, hatta kocasının
biralarından ikişer tane bile içtik.
Ertesi gün
işyerinde kızlar konuşurken farkettim ki, 14 Şubat
sevgililer günü. Karımı aradım konuştuk, kutladım. Sonra
da internet uygulamasından Orkide seçip, "İYİ Kİ..."
yazıp Ebru'nun dükkana yolladım. İsim falan yazmadım, Zerzevatın
bunu düşüneceğini sanmadığımdan benden geldiğini
anlardı. Yarım saat sonra yazdı. "Ben bu akşam
yemeğe arkadaşlarla dışarı çıkacağım
diyeceğim. Ne yapmak istersin?" diye sordu. Çiçekten
bahsetmediğine göre daha gitmemiş. "Sen ne istersen!" dedim.
"İzmir'e yemeğe gidebiliriz?!" dedi. "Gerek yok,
aşk yuvamıza da gidebiliriz, ama en iyisi ben evde güzel bir masa
donatayım, ne dersin?" diye yazdım. "Olurrr
aşkımmmm!" demiş.
Sanırım
bir saat sonra, Orkideler masasında, kartımı kalbine doğru
tutmuş şımarık bir kız çocuğu edasıyla bir
foto, altına da, "Sen harikasın, hiç keşke demeyelim, hep
İYİ Kİ..." diye yazmış. Eve giderken
birşeyler aldım, güzel bir masa kurdum. Şarabı
soğuttum. 20:00 gibi evden çıktığını duydum. Topuklu
ayakkabılarıyla tak tuk merdivenlerden indi. Arabaya binip gitti. Ne
oluyor lan dedim. Oysa ben mumları bile yakmıştım...
Beş dakika
sonra, "Kapıyı aç!" diye bir mesaj. Açtım, süzüldü
içeri. Ayağında terlikler, elinde ayakkabıları vardı. Terlikleri
çıkardı ayakkabıları giydi, montunu çıkardı.
Siyah bir mini etek, üzerinde yakası boğazlı kolsuz
kırmızı siyah saten bir bluz, ayakta siyah çorap ve topuklu
siyah rugan ayakkabıları ile muhteşem görünüyordu. Bense mal
gibi eşofmanlarımlaydım. "Bir dakika, geliyorum, sen geç otur!"
dedim. Lacivert takımımı içine beyaz gömleğimi giydim,
yakadan iki düğme açıp içeri gittim. Bir an gözleri doldu
ağlayacak sandım.
Sandalyesini çekip
oturttum. Kırmızı şarabı açtım. Masayı öyle
ayarlamıştım, onu kısa kenara, ben uzun kenarın ona yakın
köşesine. "Hoş geldin hayatıma!" dedim kadehleri
tokuşturduk. Mezelerden uzattım, tabaklarımıza aldık. "Çok
güzelsin, her zaman çok güzelsin!" dedim. Eriyordu o an, evlendiği
günden beri böyle bir muamele görmediğine emindim. İlk yarım
saat komplimanlarla, iyi ki'lerle ve son 3 aydır
yaptıklarımızı anlatmakla geçti. Birbirimizi kollamakla
geçmiş farketmeden. Şurda şöyle yaptın, sen şurda
şunu yaptın ,orda kolun değdi eridim, burda dokunmak için
geberdim gibi itiraflarda bulunduk durduk.
Yarım saat
sonra Hotel California çalmaya başlayınca dansa kaldırdım. Sarmaş
dolaş dans ettik. Şarkı ikinci kez çalmaya
başladığında artık dudaklarımız
buluşmuş, romantizmden tutkuya geçmiştik. Artık hoyratça
sikmek istiyordum. Pantolonumun içine bir şey giymemiştim zaten, bunu
masanın boş olan tarafına kollarını dayatıp
eğdim, eteğini sıyırıp parmaklarımı geçirip
külotlu çorabın ağını yırttım ve tangasını
kenara çekip yarağımı soktum. İkimizden de aynı anda
çıkan, "Ohhhhhh!" sesi bir an şarkıyı
bastırdı. Alttan yukarı doğru yarağımı
içinde gezdirerek pompalıyordum. Arada kalçalarına şaplaklar
atıyor, bazen de uzanıp bluzun üstünden sütyenli göğüslerini
sıkıyordum. O bana dokunamıyor, kalkamıyor, ellerini geriye
doğru uzatıp ceketimin eteklerinden ya da kalçalarımdan tutmaya,
kendine daha çok çekmeye çalışıyordu...
10 dakika
siktikten sonra dayanamayacaktım. "Geliyorum!" dedim. "İçime
gellll!" dedi. İkimiz de nefes nefese orgazmın tadını
çıkardık bir süre. Birer sigara yakıp masaya geri döndük. Ebru, "Harikaydı,
ama sana dokunamadıkça daha çok kudurdum, intikamım feci olacak!"
dedi gülerek. "Senin intikamının en fecisi bana bayram!"
dedim, masada tuttuğum elini öperek. "Yapma böyle, şimdi kalk
kaçalım buralardan diyeceğim!" dedi. "Seninle dünyanın
öbür ucuna giderim!" dedim. Ağlamaya başladı...
Kucağıma
aldım, yatak odasına götürüp yatağın üstüne uzattım.
Akşam üstü alıp komodinin çekmecesine koyduğum tek kırmızı
gülü uzattım. Ağlamaya devam ederken yanaklarını sildim,
öptüm. Kollarını boynuma dolayıp kendine çekti.
Dudaklarımız hissizleşene dek öpüştük. Ceketimi
çıkardım. "Dur, filmlerde en çok özendiğim sahnedir!"
deyip doğruldu, dizlerinin üstünde tek tek gömlek düğmelerimi çözüyor,
çözülen her düğmenin altını öpüyor, kokluyor, sonra yeni
düğmeye geçiyordu...
Sonra
fermuarımı açıp yarağımı eline aldı. Önce
uzun uzun okşadı. Gözlerime bakarak dudaklarının
arasına aldığında ıslak sıcak bir tünel gibiydi. Emdikçe
emiyor, avucuyla sağıyordu. Ben geri çekilmek istedikçe, "İntikam!"
diyordu. Ayağa kalkıp bir çırpıda soyundu. Sanki
ateşler içinde yanarsınız da söndürmek içn soğuk
birşeylere sarılmak ister gibi duvara yanağını ve
vücudunun üst kısmını verip, sadece kalçasını arkaya
çıkardı.
Uzanıp krem
aldım aynanın önünden. Parmaklarıma ve götüne sıktım.
Parmaklarımı içine soktuğum anda, "Ahhhh!" dedi. Canı
yanmıştı, ama, "Aşkım, devam et lütfen!"
dedi. Canı yanıyor, yüzü şekilden şekile giriyordu, ama istiyordu.
Birkaç dakika sonra biraz daha gevşediğini hissettiğimde,
yarağımın kafasını dayayıp, belinden tuttum. Canı
yandığını anladığım her anda durup,
sonrasında milim milim doldurdum daracık bozulmamış göt
deliğini. Az önce boşaldığım için rahattım,
uzunca siktim götünü...
Dudağının
yanını, yanağını öpüp, "Aşkım, birtanem!"
diye diye akıttım döllerimi götünün içine. Mutlu, ama canı
yanmış şekilde sarıldı bana, "Aşığım
sana!" diyerek.
[Furkan]
|